🦖 Doğru Insanı Ne Zaman Bulacağım
📜”Yanlış insanlar zaman kaybı değil, doğru insanı tanıyabilmek için birer öğretmendir.” ~Paulo Coelho 1,5 milyon değerlendirme 277 bin değerlendirme
Herkes hayatta başarılı olmak ister. Herkesin belli hedefleri hayalleri vardır. Hayattan bir şeyler istiyordur.Fakat gerçekten başarı elde edenlerle, diğerlerini ayıran bu istek ve hayalleri değildir çünkü bunlar herkeste vardır. Başarının sırrı aslında çok basittir fakat çok az insan gerçekten bu sırra sahiptir.
ayseofficial5-24. Ne zaman bulacağım seni ?😭 Yerini bilen lütfen söylesin ‼️.
Lyrics Song Meanings, Videos, Full Albums & Bios: Didem, ne olur allahım, Adı Yok, Ayrılık, Karagöz, Yaralandim, Resmimi Ceke Ceke, Icim Icime, Azerbaycan
Doğruinsanın, doğru insanı bulması biraz zaman alır çünkü doğru insan olmak biraz zaman alır. Birbirine zıt iki insan asla bir bütün olamaz. Bir bütün olmanın yolu, birbirini tamamlamaktan geçer. Beraber fikir yürüten, doğru kararlar veren ve beraber hareket eden insanlar, her şeyin üstesinden gelebilirler.
Kızlar da, “nasıl koca bulacağım, evde kaldım” diyeceğine, sağlam bir militan olsunlar, kendine saygı duyan insanı yaratsınlar. Doğru tarz budur. Ama şimdiye kadar, “kim beni sahiplenecek, kimi kandıracağım” diyorlardı. En kaba ve en ilkel yöntemlerle bir yaklaşım sergiliyorlardı. Bu, doğru yol olamaz.
Doğruinsan bulmaktan çok doğru insan olmaya önem vermekte fayda var. O inancımı gitgide yitiriyorum ama içimde bir yerlerde hâlâ o umudu taşıyorum. Şu zamana kadar doğru insanı bulamamış olmamız, bundan sonra da bulamayacağımız anlamına gelmiyor. kimse_bilmesinbeni | Aşk İlişkileri konusunda paylaştı.
#Yanlış İnsanlar Zaman Kaybı Değil, Doğru İnsanı Algılamak İçin Birer Öğretmendir !.. Hayat bir #okul olsa da ömür boyu hep yanlış insanlarla doğru tecrübeler yaşanarak harcanamaz.!? "Yaşarsın, yaşadığının izi kalır" dedi meczup; "Yaşamazsın, içinde sizi kalır.“
Şurayadoğru insanı bulacağım diye yalnızlıktan ölmek üzere olan birilerini çizelim.
nvhITm. Elbetteki şimdi diyorsunuz ki bu yazıda ne bulacağım. Ben burada KOCAMAN bir soru işareti buldum, siz ne kadarını bulacaksınız; o da sizin cevap hakkınız. Lakin öncelikle kendinize soru sormalı bunu her zaman sormalı ve de insan her zaman düşünmeli ve ardından yantmalısınız Ben kimim? Neredeyim? Bulunduğunuz yerde hak ettiğiniz yerde misiniz?, nerede olmalıydınız ki? ne yapıyorum? Hayata hedef koydum mu? Bu ülke için ne canımı, sevgimi, sevdiklerimi, kuru emeğinizden-emegimizden, ömrünüzden vb. bahsetmiyorum verdiniz? Olması gereken neydi? Ben, ben olarak kendime yetebildim mi? Doğa için yaşam koşullarınızı -en basitinden oksijeninizi- bir komşunuzu, en değer vermeniz gereken kendinizi mücadele ettiniz mi? Gelecek için en az bir imza atabildim mi? Mutlu muyum ? Değilsiniz, neden mutlu olduğunuzu düşündünüz mü? Mutlu olanlardan farkınız nedir? Içinizdeki huzursuzluk size ne anlatıyor, onu dinlediniz, kulak verdiniz mi ?Yukarıdaki sorulara cevap verecek kadar kendinizi hazır hissediyor musunuz ? Ben çoğu zaman eksiklerimin "dünyevi" oluşumlardan dolayı olduğunu, adeta dünyaya tapmak gibi eğilimlerde az olsada olumsuz sonuçlarla karşılaşıyorum. İnsanlar, ulaşabilecekleri noktaları doğru seçmeli ve ona göre adım atmalılar. Hayallerinizi bir kenara koymanız gerektiğini söylemiyorum elbette. Mücadele etme, merak güdüsü, düşünme eğili içerisinde olmamız gerektiğini; öğrenme, eğitilme, eğitim düzeyini okul eğitiminden ziyade kişisel eğitimden bahsediyorum olduğunun dışında veyahutta yetinemediğiniz yerde değiştirme yardım alarak yola devam etmeniz bunlarla sınırlı değildir, insanın varoluşu. Din, dil, hayata bakış şekliniz-tavrınız-bakış odağınız ile de devam eder. - ilerleyen sayfalarda bundan daha çok şey konusacağız-Nerelerde yanlış yapıyoruz? nerelerde kayboluyoruz? Kendimiz olmak için mi "şık" giyiniyoruz, auramızı yükseltmek için mi didinip mutsuzlugun pençesine düşüyoruz? Gerçekten mini eteği/ atletik vücudu kendimiz arzu ettiğimiz için mi seçiyoruz, yoksa sosyal medya da tıklanma rekorları kırmak gibi "ben" eğilimine mi yöneliyoruz. Burada bir parantez açmak gerekirse, ne kadar sanal-real tıklanırsanız kendinize o kadar zarar verme eğilimine farkında olmadan hayatta yaptığı yanlış seçimlerden dolayı mutsuz olurlar, mutsuzluk huzursuzluğu, huzursuzluk yalnız kalma eğilimini, bu eğilimde sizi depresyona kadar sürükler, sadece bu kadar kalmayacağından da emin olabilirz. Tabii ki bu konuda ve bundan önceki/sonraki konularda duygularınızı ve fikirlerinizi paylaşabilirsiniz. Öğrenmenin de , fikir almanında yanlış ya da doğru - olumlu veya olumsuz - sonu yok. Beyin büyük bir madendir. Pekistirilerek, istişare edilerek, mantık, farkındalık gelişir büyür. Önemli olan sacma bile olsa fikrinizi, eleştirinizi edep ve ahlakî çerçevede paylasabilmektir. Bu bir erdem değil midir? Bende aciz bir kul olarak bu paylaşımımla da sizin sayenizde bilgi edinmiş konuya iki olgu ile yola çikarak başlayalım mı, ne dersiniz?Mahremiyet ve özgürlük size ne ifade ediyor? Tabii ki bu soruyu sorarken kin ve nefret söyleminizi üzerime almak için değil, sizi siz yapan durumların neler olduğunu, düşüncelerinizi de merak ettiğim için de sormaktayım. Bu sorum bayanlara Dışarıya çıktığınız da şort, kısa elbise, tayt giymek sizin için bir özgürlük teşkil ediyor mu? Gerçekten mutlu mu oluyorsunuz? Özgürlük istediğiniz şekilde giyinmek midir? İnsanların size sizin deyiminizle öküz gibi bakıyorlar söylemi içerisinde haklı mısınız? Erkekler de kendi özgürlüklerini dilediği gibi kullanabilirler mi? sorusunu da aklıma getiriyorum. Tabii ki burada kınamak gibi bir gayem olduğunu belirtmek istiyorum. Mesela özgürlük başkasının özgürlüğünü kısıtlamak "özgürlük" sayılabilir mi?Bir zamanlar usturuplu giyinmek, konuşmak, oturmak gibi yaşam benimsenirken, bugünlerde kadına şiddet sövanşta. Kendimde kınayarak baktığım bu olay da , okumuş olduğum Şiddetsiz İletişim -Marshall B. ROSENBERG iletişimin nasıl olması gerektiğini dile getirmektedir. Benimde merak ettiğim, bayanlarında pek usturuplu giymediği konusunda erkek olarak şikayetçi olduğumu belirtmek isterim. Konu sadece bayan olması değil, aynı zamanda hem cinsleriminde tavırlarmından hoşnut değilim. Burada konu insan yaşamı tavırlarını konuşmaktayız. En önemli nokta ise avrupalı gibi yaşamaya çalışıp kendi benliğimizden, geçmişimizden, insansı var oluşumuzdan, yaptığımız fiziksel ve sözlü konuşmalarımızdan, kendimi de dahil ederek, farkındalık yaratma isteğimin oluşu. Biraz düşünme eğilimine geçmemiz sizce fena olmaz mı?Elbetteki insanların hangi gözle baktığının sizin için bir önemi olmaya bilir. Pekâla etik midir yapmış olduğum, yaşantım. Belki normal olsada marjinal takınımımız. Medeniyet ülkeleri bizatihi avrupa yaşamının ne kadar medeni ve müslüman topraklarında yaşayan bizler ve de arapları da içine koyarak, ne kadar medeniyiz? Gerçekten barbar mıyız? Yoksa, medeni görüntüsü veren barbarlara biz mi ayak uydurmak için savaş veriyoruz?Neden trafikte birbirimizi çekemiyoruz? Müslüman müslümanın kardeşiyse bizim sokak ortasında, cadde kenarında, kaldırımda omuz çakmalara, ağalık-paşalık, cengaverlik hünerleri sergilerken, geçmişimizi ve de delikanlılığın anlamında bir kayıp mı yaşıyoruz? Delikanlının tdk anlamı "çocukluk döneminden çıkmış genç erkek." Halk olaraksa delikanlılığı, yürekli, erdemli yaşına göre, kanı kaynayan, cesur, gibi sıfatlar kullanırız. Bazen de şu cümelyi sarf ederiz "ne kadar delikanlı adam!" Zannederim ki böylelerine "mert" diyoruz. Delikanlılığın tanı mı bu?Pekâla o zaman bu ülkenin gencleri, adamları, delikanlıları diye nitelendirdiğimiz de. Güç gösterisi öfke kontrolünü kaybedişimiz nereden geliyor? Biz en çok delikanlılarımızı Tv kanallarında asan, kesen, vuran, ne kadar ilginçtir ki hiçbir şekilde hapse atılmayan kurgu ile yazılmış ve oynatılmış, RTÜK sessiz kalmış dizilerin kurbanı olmuş zamanın beş yaşındaki cocuklarımızın bugün yirmi beş - otuz yaşına gelene kadar şiddet eğilimli dizilerle büyüdüklerini düşünürsek kadına ve de hemcinsine şiddette sınır tanıması takım elbise ve kravatla, pişmanlık yasasınında vermiş olduğu rahatlıkla iyi halde elini kolunu sallayarak dışarı salınması, hatta iyi halden açık ceza hapisanelerinden belki de doğal ve normaldir bilemiyorum haftalık ve aylık izinlere çıkması vs. ndan dolayı alınan rahatlıklar sonucunda işlenen suçlara yenisini ve cesaretini bulma konusunda eğilim sağlamasına yardımcı olmuyor mu? sorunu takılıyorum. Siz bu hususta ne diyorsunuz. Daha güzel ülke olamaz mıydık. Birbrimizin özgürlüğüne, yaşamına, nefes almasına saygı duyamaz mıydık? Pekâla son on beş yılda ne kazandık neleri kaynettik, hiç düşündünüz mü? Bir sonuç bulduysanız bu neydi?Tv ekranlarında neler görmek isterdiniz? Diziler ve filmlerle dolu ekran mı? Her zaman böyle mi olmalıyız. Yapılan yemekleri gün boyu elestirilen tabiri yerindeyse ekmeğe sofraya tekme vurulan insanları aşağılayan, konuşmasının nereye gideceğini dahi düşünmeyen psikolojisinin ne halde olduğunu dahi kimsenin bilmediği yarışmacıların size vermiş olduğu değer, öğreti, amaç, gelişimden memnun musunuz?Ben bugüne kadar hiçbir programın buna bazı belgeseller de dahil olmak üzere insanın varlığını, yaşamını, var olma sebebini, kendini bulma hali, insanın erdem oluşunu, kendisinin gelişime-değişime-yeniliğe ve insanüstü varlığının ama her konuda böylesi cennet olan ülkenin medeniyetsiz insanlığımızı bırakıp ne zaman öncesine dayanan medeniyetler seviyesine tekrar geri döneceğiz? Sizlere yaşadığım bir olay anlatmak istiyorum müsadeniz olursa"İş dolayısıyla eve geç saatlerde giderken, şöför yolcu almak için durunca birkaç saniye içerisinde gümbürtü sesi geldi, arkalardan bir yerden, aynı zamanda araba da sallandı. Arkadan gelen şöför nasıl olduysa duran minibüsü görmeyince tabii ki kaçınılmaz olan bi kaza gelişti. Arabadan indik "ne olup bitiyor?" demeye kalmadı malum meraklı halkız merakımızda genelde çogunlukla gereksiz şeyleredir baktım yolculardan biri carpan adamın camından adamin üzerine oynuyor. Yanına gittim "Dostum adam zaten şokta sen ne yapıyorsun" bir an kendini toparladı, o arada bende şöför tarafına gidip, bir seyleri olup olmadığını sordum. Burada benim iki seçeneğim vardı. Adama gaz verip, aracı kullanan adamı güzel bi dövmekti, hem stres de atmış olurduk. Eee sonunu düşunen kahraman olamaz abest bi düşunceyle ikinci seçeneğe an yapmış olduğum gibi kişiyi içindeki öfkesini fark ettirip kendisine gelmesini sağlayacal tonta uyarı ateşinde bulunmak. Bu hareket olması gereken en doğru yoldur. Öfkeli insanların duygularını doğru kullanmalarına yardımcı simdi ne yapacağız?Medeniyet eşittir özgürlük eşittir sen mi biz mi ?Bana göre özgürlük birbaşkasının hayatını, ruhunu, kalbini esir güzel şaşalı bir ülkede hem kendi cinsini hem karşı cinsi rahatsız etmeden giyinmek, konuşmak, hareket etmek, hal ve hareketleri orantılı kullanmak, en güzel şey olan gülmek, tebessüm etmek kahkaha demiyorum insanlara ve bağlayalım medeniyet ülkesi olmak, medeni insan olmak ve bunun beraberinde mutluluğu, huzuru, sevgi ve saygıyı bulabilmek hiçte zor olmasa gerek. Eminim etrafınızda ne kadar insan varsa hayatlarından, ülke de bulunan ekonimik/siyasal/toplumsal olaylardan memnun değiller. Sebepleri de yine kendilerinden bizden kaynaklandığını da fark etmeden ama müdahale de etmeden hayatımıza devam ediyoruz. Hemde patavatsızca bu gülücük koymalıydım ; bir de göz kırpalım.Tabiii ki bende memnun değilim, ama ne yapacağımı da bilmiyorum. Sadece en iyi yaptığım şeyi yapıyorum ve yazıyorum. Ben burada böyle yola çıkmayı tercih bir farkındalık yaratmalıyız ben bireysel olarak toplumumuza topluluğa düşünme farkında olma yetisini kullanmalarını, aklımın erdiği ve iyi niyetimle dile getirmek ki konu sadece bunlarla sınırlı zamanlarda siyahilerin Amerika modelini kendi mahallemde de görmekteyim. Üç dört genç toplanmış elinde sadece bir hoparlör hem kahkaha atarak yolda yürüyorlar hem de bir tarafta bas diğer tarafta anlamsız müzik... insan ister istemez bu çocukların sorunu nedir ebeveynleri bu konuda uyarmıyor mu? Komşu hakkına ne oldu?"Edep Ya Hu!" demekten çok daha önemli aile bağlarına ihtiyacımız var. Evlilik Ruhsatından cok daha büyük adımlara ihtiyacımız var!Bunun yapmanın yoluda bizden epey bir uzak gibi görünüyor. Özellikle de ebeveynlerin çalışma standartlarının üzerinde çalışması gerçeği yatıyor. Bir diğeri de bakabildiğin kadar çocuk yapmakta buna dahil. Sadece bu kadarla sınırlı değiliz. Bundan cok daha güzel ve disiplinli önlemler alınmalı. Söz konusu doğum kontrollerinden de bahsetmiyorum. Bilimsel egitimsel olarak doğru aile kavramı, dostoğru insan olmak, insan nedir? mantalitesini insan hayatına insan olmanın gerçekliğini empoze etmektir diye düşünüyorum. Burada zorlayıcı ve zorbalık adı altında değil. İnsan bu hayata neden var edildi sorununun ve insan özgürlüğünün yaşamının ve de anlamının özellikle de kendi değerinin ve insan değerinin ön plana eğer bir değere sahip olabilirse, ve kendini değerli bir varlık olarak görürse, en büyük yapılan yanlışlık kadın/erkek ayrımının ailelerde farklı anılması kendisine ve çevresine de uygun olan tutumu ve hareketleri de yaşar ve de yaşatır diye düşünüyorum. Iki farklı insan düşünelim iki örnekKendine değer verenDeğerden yoksun olanEn basit tabiiri ile merhameti ellerinde olan bir insan kedi, köpek türü canlılara zehirli et, tekme, sopa ile yaşamlarına müdahale edebilir mi?İkinci örnek insan tipini sormaya gerek yok sanırım?Burada bizim kim olduğumuz , nasıl bir varlık olduğumuzu ve nasıl yaşamak istiyoruz ve hayattan ne bekliyoruz sorularının cevaplarını vermemiz gerekmez mi?Belki en başında yazılarıma şiddet ve nefretle bakarken, şuan eminim daha orantılı ve mantıklı düşünceleriniz gercekleşmistir diye düşünüyorum. Yanılıyor muyum?Buradaki konu aslında benim sizi tenkit etmek, aşşağılamak, ve/ya çıktığım bu sohbetli yolda, iyi niyetle bizi biz yapan değerleri dile getirmek, size eşlik etmek ve uyuduğumuz zaman diliminden artık uyanmamız gerektiğini hissettirmek olduğunu anladığınızı en güzeli özelliği de, sizin ve yaşamınızın sır olması, size değer katar. En güzel sırlar en güzel gizlilikler de yerine, sabırlı olmak, açık-saçık abartılı giyinmek yerine, güzel giyinmek, haddi aşacak şekilde topkuluk içerisinde abest davranmak sakız çekirdek, yüksek sesle konuşmak, rahatsız edici kahkaha atmak, imalı bakmak, emir kipi ile konuşmak vb. Mutlu etmediği gibi, olabilecek müdahalelerden de huzurunuz hiç hesapta yokken kaçar. Türkiye Cumhiriyeti`nde yaşayan bizler bir zamanlar örnek halk, ülke konumundayken örnek alan konumuna düştük. Oyle kopyavari, öyle tembel, öylesine avrupayi bir havaya büründük ki, avrupaya özenen, medeniyetler ülkesi konumu almalarına almalılardı da vesile olduk. Peki biz bu kadar güzel bir topluluktuk da bize ne oldu?Sevgi ve saygılarımla değerli okuyucularıma hürmet ki haddimi aştıysam ve size karşı kusur ettiysem cahilliğimi hoş görmenizi sağlıklı ömür
Merhaba. Uzun zamandır hep yaptığım gibi uzun zamandır yazmıyordum. Bunu söyledikten sonra bir bahane öne sürmem gerekiyor. İnsanın uzun zamandır "yapmak istediği" ama asla yapmadığı şeylerin bahanesi de her zaman meşgul olmaktır. Ama ben meşgul değildim. Yani tek meşguliyetim her zamanki gibi sorunlarla boğuşmaktı, kendim yol açtığım halde asla kontrol altına almayı beceremediğim sorunlar. Zaten "çok meşgulüm" bahanesinden de nefret ederim. Bunun yerine dünyanın en kuyruklu yalanını söyle, daha iyi bence. Mesela... Bir uzaylı bedenimin kontrolünü eline almıştı, diyebilirsin. Kendimde değildim. Hareketlerimi o yönetiyordu. Hem daha eğlenceli hem de doğru olup olmadığını asla bilemezsin - başkalarının vücutlarını kontrol edebilen bir varlık hafızalarını da manipüle edebilir pekala. "Meşguldüm" berbat bir bahane çünkü insanın gerçekten vakit ayırmak istediği şeylere ayıracak vakti her zaman vardır. Belki başka şeylere vakti kalmaz ama başka şeylerin ne önemi var? Evet; insan hayatlarımız maalesef onları devam ettirebilmek için yapmamız gereken birçok can sıkıcı "başka şey"le dolu ki ben bunların sadece doğal olan kısmını yerine getiriyorum - soyut modern insan sorumluluklarımın hiçbirini yerine getirdiğim söylenemez. ama bence bunlar hiç kimsenin üzerinde, kişisel isteklerini tamamen göz ardı edecek kadar büyük bir baskı yapamaz. Ya da belki benim sorumluluk duygum 0 olduğu için yapabileceğini anlamıyorum ama eğer bu mümkünse bile eminim çok az insan için mümkündür. Belki şu hırs küpü dediğimiz insanlar için. Dolayısıyla insanlar yapamamaları için meşgul olmayı bahane olarak gösterdikleri şeyleri aslında 3 sebeple yapmazlar. 1- Yapmayı gerçekten istemiyorlardır. Bu saçma görünebilir ama bilirsiniz ki insanlar bu bahaneyi hep aynı klişe hedefler için ileri sürerler. Enstrüman çalmak. Dil öğrenmek. Kitap okumak. Spor yapmak... Ve yapmak için zaman bulamayacakları şeyler olarak hep bunları seçmelerinin sebebi, herkesin bunları yapmayı hedeflemesi ve herkesin bunları yapanlara saygıyla bakması aslında. Enstrüman çalmayı genelde birilerini etkilemek için isterler, yetenekli oldukları ya da müzikle büyük bir bağları olduğu için değil. Dil öğrenmek bu hedefler arasında en anlamsızı çünkü dil öğrenmek istediğini söyleyen insanların çoğu öğrenmek istedikleri dili nerede kullacaklarını bilmiyorlar, o dili seçmelerinin tek sebebi kulaklarına güzel gelmesi. Ki kulağa güzel gelen dil de her zaman Fransızca ya da İtalyancadır. Kitap okuma hedefi de daha anlamsız sayılmaz gerçi - bu gerçekten faydalı bir hedef olabilir ama "kitap okumayı" bir hedef olarak gören hiç kimse için faydalı olacağını sanmıyorum çünkü okumayı seven birinin okumak için vakit bulamaması imkansız - hiç yetenek gerektirmeyen bir uğraş, eğer 1. sınıf öğrencisi değilseniz. Spor ise en mantıklısı. Spor yapmaya ihtiyaç duymayı ama yapamamayı kesinlikle anlıyorum. Fakat bunun sebebi meşgul olmanız değil, sporun sıkıcı olması. Ama bunu asla dile getiremezsiniz. Nedense, insan türü olarak bedenimizin neredeyse diğer tüm hayvanlara kıyasla son derece yetersiz ve küçücük kalan kapasitesine, hayatta kalmamızda en büyük rolü oynayan bilincimizin hayatta kalmakla yetinmeyip dünya üzerindeki en gelişmiş tür olmamızı sağlayan kapasitesine ve yeteneklerine hiç duymadığımız kadar saygı duymalıyız. Yani sporu sıkıcı ya da zaman kaybı olarak göremezsiniz. Spor yapmak istememek tembellik ve umursamazlık ve bunun gibi başka pek çok negatif özelliğin belirtisidir. Aslında konu bölünmüş değil ama 3. paragrafı bir sayfa uzunluğunda yazmak istemediğimden, yazının mantık kurallarını bir kenara bırakıp bir satır atladım fakat bunu bir başka paragraf olarak görmemenizi rica edeceğim, aynı şeyden bahsetmeye devam ediyorum. Sadece paragrafı ikiye ayırdım ama bu kesinlikle yeni bir paragrafa başladığım anlamına gelmiyor, tamam mı? Teşekkürler. "Çok meşguldüm" derken kast ettiğimiz 2. şey de aslında korkudur. Aslında endişe demek daha doğru. Yapmak istediğimiz şeyler bizi korkutmaz, korku tehlikeli şeylere karşı hayatta kalma içgüdümüzün geliştirdiği bir savunma mekanizmasıdır ve enstrüman çalmak ya da kitap okumak gibi şeylerde hayatta kalma içgüdümüzü hareke geçirecek herhangi bir tehlike bulunmuyor elbette. Ancak insan duyguları manipülasyonda o kadar yetenekli ve manipülasyona o kadar açık ki hiç gerek olmadığı halde, çeşitli endişeler korku hissini harekete geçirebiliyor. Yapmak için çok mu geç kaldım? Nereden başlamalıyım? Ne yapmalıyım? Ve tabii ki Ya beceremezsem? Açıkçası yazarken 3. sebebi unuttum. 2 sebebi bu kadar uzun şekilde açıklamama gerek yoktu gerçekten. Aslında açıklamama hiç gerek yoktu çünkü iki sebep de yazmamamı ilgilendirmiyor. Açıklamamın tek sebebi "çok meşguldüm" bahanesine duyduğum hıncı çıkartmak. Ne zaman bu bahaneyi duysam gıcık oluyorum. Kendimden duyduğumda da öyle - her ne kadar söylerken doğru olduğunu düşünüp söylesem de, hep yanlış hissettiriyor. İlk defa bu hissi inceleme fırsatı buldum işte. Ve arkasında neyin yattığını keşfettim. Ancak dediğim gibi, yazmamamın sebebi saydıklarım değil. Elbette içinde bu sebepler de var ama bunlar aslında yazmamamdan kaynaklanan şeyler. İstemediğim ya da korktuğum için yazmıyor değilim, yazmadığım için yazmak istememeye ve yazmaktan korkmaya başladım. Çünkü yazmak için sebebimi kaybettim. Savaşmayı bıraktım ben. Gerçi savaşmak doğru kelime mi onu da bilmiyorum ya. Daha önceleri yazma sebebimi hayattan intikam almak olarak tanımlardım. Daha doğrusu bir arkadaşım sorduğunda öyle tanımlamıştım. Ağzımdan bir anda çıkıvermişti. Hem kendiliğinden çıktığı hem de kulağa güzel geldiği için hiç sorgulamadım. Kulağıma güzel gelmesi sorgulamamam için yeterli bir sebep olmamalı ANCAK konu yazmak olunca bence bu çok mâkul. "Hayattan intikam almak için yazıyorum." Bazı cevaplar daha ortada soru yokken oradadır, ortaya çıkmaları için bir soru gerekir yalnızca. Bu da öyleydi. Üstelik güneşin doğudan doğması, ikiyle ikinin dört etmesi ve dünyanın dönmesi kadar kâti bir gerçekti. Hala da öyle. Şu anda yazıyorsam sebebi tekrar savaşmaya dönmek istemem. Tek sıkıntı, savaştığım şeyin hayat olduğunu düşünmüyorum. Her zaman bunu "hayat" olarak tanımladım; hayatta bir şeyler hep ters gittiği, sürekli aksilikler yaşadığım için. Ama aynı zamanda olan tüm o mucize gibi şeyler de hayatın parçasıydı ve hem mucize gibi şeyler hem de tatsız aksiliklerle beni daima "doğru yol"da ilerletmesine güvendiğim tek şey hayattı. Ya da belki de hayatı kötü, Tanrı'yı ise iyi ulvi güç olarak görüyordum - biri diğerinden doğmasına rağmen nedense ikisini birbirinden tamamen ayırmıştım. Sanki hayat, Tanrı'nın müdahele etmediği bir şeydi. Belki de öyledir gerçi. Şu anda böyle düşünmemem için bir sebep yok ancak o zamanlar dindar olmasa da inanan biri olarak böyle düşünmem ilginç - gerçi bu dine aykırı bir düşünce mi onu da bilemiyorum, sonuçta "kader" denen kavramın ileri sürdüğü de bu ama dinler de hep tam olarak insanların, Tanrı'nın hayatlarına edeceği müdahaleye olan ihtiyaçlarına dayanıyor. Ya da belki de sadece hepimiz sevilmek istiyoruzdur. Anlaşılmak. Görülmek. Tanınmak. Gerçek halimizle ama. Sanırım her türlü inanıştaki benimki de dahil ortak nokta bu; hayatlarımızdaki hiç kimse bizi sevmese, biz bile kendimizi sevmesek de bizi anlayan, gören, tanıyan ve seven bir üstün varlığa inanmak istiyoruz. Tanrı'nın bizi sevmediği olasılığını düşünmek istemiyoruz. Neyse, bu dinin gerekliliğini sorgulamanın konuyla hiç alakası yoktu aslında en azından şu anda aklımda olan ya da düşünmeden kavrayabildiğim bir nedeni ama uzun zamandır yazmıyordum, gevezeliğim bu yüzden ve açıkçası kendime geveze olma ve en sevdiğim filmlerden birine gönderme yapma iznini veriyorum. Biraz da kimsenin okumayacağına ya da en azından bu noktaya kadar takip edemeyeceğine güvenerek sanırım. Gene de Tanrı'nın neden hayatlarımızda bulunduğu kısmı tamamen gereksizdi çünkü artık en azından benimkinde bulunmuyor, dolayısıyla düşmanım Tanrı değil ve hiçbir zaman olmadı - Tanrı düşmanınız olarak görebileceğiniz bir varlık değil, "düşman" rolündeki bir Tanrı olasılığı bulunsa da buna kimse inanmak istemez. Hayatla savaştığımı söylemek de istemiyorum artık çünkü hayatı da tamamen düşmanım olarak görmem mümkün değil. Hayat aynı anda birçok şey ama ayrı ayrı bunların hiçbiri değil. Ya da en azından buna inanmak istemiyorum. Ama Tanrı'yı ya da hayatı boşverin, savaşmak istediğim şey bunlar değil. Savaşmak istediğim şey kendi güçsüzlüğüm. "Sizi öldürmeyen şey güçlendirir." Bu, tüm o klişe sözler arasında kulağa en doğru geleni ama en saçma olanı. Fakat kulağa o kadar doğru geliyor ki sorgulamıyorsunuz. Ve bunun sorgulamamak için doğru bir neden olduğunu söylemiştim az önce yazma nedenimi ifade ederken fakat benim nedenimin aksine bu söz kesinlikle saçmalık. Öldürmeyen şey sizi güçlendirmez. Öldürmeyen şey sizi daha da güçsüzleştirir. Doğrusu ben güçlü bir insan olup olmadığımı hiç düşünmedim. Herhalde bunu düşünmeye değer bile bulmadım. Bu sözü hiç sorgulamadığım için, "Benim kadar zor şeyler yaşamış biri en azından hala çalışan bir kafayla hayatta kalabiliyorsa elbette güçlüdür" diye düşünüyordum direk. Hatta bilinçli olarak düşünmüyordum bile ama bilinçaltımda bu konunun yüzeye çıkmasını engelleyen düşünce bu olmalı. Ne kadar güçsüz olduğumu fark edene kadar güçtür, ben güçlü müyüm yoksa zayıf mı, bu tür konular üzerinde hiç düşünmedim. Ne kadar güçsüz olduğumu da yalnızca sırf birisinin çizimlerim üstüne ne yorum yapacağını düşünüp kirpiklerim tutam halinde dökülene dek ağlayınca görebildim. Aslında bence tamamen "güçlü" ya da "zayıf" değiliz. Güçsüzlüklerimiz ve güçlü olduğumuz şeyler var. Mesela ben bir gün içinde 10 ayrı problemle karşılaşıp sakin kalabilir ve günün sonunda eve gidip çikolatalı nesquik içerek youtube videoları izlerken gülebilirim. Sanırım bu insanların bana "güçlü" derken kast ettikleri şey. Ama birisine çizimlerimi gösterip istediğim tepkiyi alamadığımda da vücudum acayip reaksiyonlar gösterene dek hönkürerek ağlayabilirim. Bu da benim güçsüzlüğüm. Özgüvensizlik. Aslında insanların hakkımda ne düşündüklerini kendimin ne düşündüğünden daha çok önemsemek. Sorunum, güçsüzlüğüm bu. Bu da eski ilişkimden kalma bir miras. Bunu şu zamana dek fark etmemem saçmalık. Sanırım fark etmedim çünkü hayatıma başka birisi girdi. Ya da belki de fark etmek istemedim çünkü hayatıma başka birisi girdi. Bana yeniden aşık olma cesaretini veren, kalbimin düğümünü çözen bu kişinin diğer tüm sorunları da çözeceğine inandım çocukça ya da böyle olduğuna inanmak istedim... Ama çözmek yerine özgüvensizliğimi besledi yalnızca, farkında olarak ya da olmadan - erkeklerin kadınların özgüvensiz olmalarını farkında olarak mı yoksa olmadan mı istediklerine bağlı. Fakat ne tuhaf; yeniden aşık olduğunuzda vücudunuzdan bir başkasının dokunuşları, kulaklarından bir başkasının sesi, aklınızdan bir başkasının düşünceleri ve kalbinizden bir başkasının sözleri geçiyor ama eski aşkınızın bıraktığı psikolojik yaraları hiçbir şey kapatamıyor işte. Gerçi kim bilir, belki de son aşkımın doğduğu yerdi bu psikolojik yara. Sevdiğim son erkeği birçok şey için suçluyorum ama bunun için suçlamıyorum, kimse bir başkasını güçlü yapamaz. Hatta deneyimler de sizi güçlü yapmaz, öldürmeyen şeyler... İnsanı güçlü yapan seçimleridir. Ne kadar kötü olursa olsun yaşadıkları karşısında yaptığı seçimler. Ne düşünmeyi, nasıl davranmayı seçtiği. Ben bu yıl kötü şeyler yaşadım. Olmasından özellikle korktuğum şeyler çünkü olursa devam edemeyeceğimi düşündüğüm şeyler. Kedim kaçtı. Birbirimize duyduğumuz sevginin kuruyup ölmesini izlemeye ve yerini eşit ölçüde bir hayal kırıklığının almasına dayanamayarak sevdiğim insanı bıraktım. Diğer bir sevdiğim insanın olası ölümüyle karşılaştım. Hatta iki tanesinin. Sevdiğim insanlar ve sevdiğim kediler benim yaşama sebebimdi - o yıkıcı yalnızlığı artık hissetmediğim için devam edebiliyordum yalnızca. Fakat yaşama sebeplerimin bir kısmı kaybolduğunda bile devam ettim. En büyük korkum olan yalnızlığın gümbürtüsü kulaklarımda çınlamaya başladığında bile devam edebildim. Ama bu güçlü olduğumdan değildi, artık kendimi öldürmeyi düşünmeyecek kadar güçlü olduğumdandı. Kendimi öldürmeyecek kadar güçlü olduğum, güçlü olduğum anlamına gelmiyor ne yazık ki. Yaşayacak kadar güçlü olmalıyım, sadece hayatta kalacak kadar değil çünkü gerçekten yaşamayı istiyorum. Yaşamı seviyorum. Bu yüzden hayata "düşmanım" demek istemedim. Her zaman da seviyordum. Ama neden kendimi öldürecek raddeye gelecek kadar güçsüzleştim? Nedenini çok iyi biliyorum aslında. Çünkü kalbimin katılaşmasından korkuyordum. O gittiğinde olduğu gibi. Bir daha asla hiçbir sözün kalbime dokunamayacağından, kalbime girmeye çalışan her duygunun şüphenin sert oklarıyla defedileceğinden korkuyordum. Ama şimdi düşünüyorum da, kalp ara sıra kanadığı sürece katılaşmaz. Hem, kanamayan bir kalp güçlü değil, taştır. Küçükken güzel bulduğum gülleri toplarken defalarca elim kanamasına rağmen hiçbir zaman akıllanmadım. Şimdi de aynıyım. Güzel şeyler bulduğumda onları toplamak istiyorum, canımın yanacağını bile bile. Çünkü buna değer. Büyüdükçe bunda daha bile ısrarcılaşıyorum belki, çocukluğumla ortak noktalarımı koruyabilmek için. Bu yüzden birçok bakımdan çocuksuyum. Zaten erkeklerin hep erkeklerin doğasında bunun olmadığını söylemelerine rağmen sevdiğim erkeğin de bende bir yuva bulacağına, bende bir yuva arayacağına çünkü herkesin derin arzusunun bu olduğuna inanmam da bu çocuksuluktandı. Çocukluğumla paylaşmadığım ama paylaşmak istediğim ortak nokta kendime olan inancım. Çocukken çok daha güçlü olmamı sağlayan şeyin kendime olan inancım olduğunu düşünüyorum. Özel olma duygusu. Herkes dünyanın merkezi olduğunu düşünerek başlar dünyadaki yaşamına. Sonra bu duygu yavaş yavaş silinir. İlkokula başlarız ve başka birçok dünyanın merkeziyle tanışırız - aralarında sevmediklerimiz, hatta atıştıklarımız olsa bile herkesle arkadaşızdır. Liseye doğru dünya sürekli giderek daha fazla büyür ve biz merkezinden her an onlarca ışıkyılı uzaklaşırız. Liseye geçtiğimizde çoğu kişi için bir arkadaş değil, bir isim olarak kalırız yalnızca. Gene de hala evrenin bir parçasıyızdır. Ama eğer dünya büyürken ne kadar küçük olduğunuzu fark etmezseniz üniversiteye geçince artık kimse sizi ne bir arkadaş ne de isim olarak bilmediğinde, bu gerçek bir meteor gibi düşer iç dünyanıza ve her şeyi yerle bir eder. Özellikle de sizi dünyanın merkezinde hissettiren herkesi kaybetmişseniz. Sonra kırılır ve değersizleşirsiniz. Böylece başka insanları dünyanızın merkezine koyarsınız, belki de hayatınızda olmayan insanları bile - ta ki güçsüzlüğünüzden yararlanmak isteyen birisi hayatınıza girene dek tabii. Benim için de böyle oldu. Tüm bu hasarlar dizisi arasında kişiliğimin belli parçalarını kaybettim ve yerini bir takım anlamsızlıklar doldurdu. Neden yüzüm güzel değil? Neden vücudum güzel değil? Daha önce de çirkinliğimden yakındığım olmuştur ama doğrusu bunu yakınmam gerektiği halde yakınamadığım, benden daha güzel olan diğer insanlar aldırırken ben aldıramadığım için hissettiğim suçluluk duygusundan yapmıştım o zamanlar daha çok. Hiçbir zaman gerçekten aldırmamıştım. Hatta diğer insanları anlayabilmek için "Keşke aldırabilseydim" diye düşünürdüm ve sanırım bu dileğim gerçek oldu. Ama bu ben değilim. Ben olmadığımı her zaman biliyordum. Yüzümdeki porların genişliğini fark ettiğimde duyduğum üzüntünün büyük kısmının bunu fark etmiş olmamdan kaynaklandığına eminim. Böyle olmak beni böyle olmanın getirdiği sıkıntılardan çok daha fazla rahatsız etti her zaman. Bu yüzden, zamanı geldiğinde kendimi yeniden bulacağımı biliyordum sanırım. Yoksa nasıl devam ederdim bilmiyorum. Neyse, şu anda isteğim eskiden sahip olmadığım için utandığım sıkıntılardan kurtulmak ve sevdiğim için utandığım özelliklerimi yeniden sevmek istiyorum, bu sefer hiçbiri için utanmadan. Başka birisine ihtiyaç duymadan varolabilmeyi istiyorum. Kendimle hayattan tatmin olabilmeyi. Ama aynı zamanda da o "Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar" sonunu. Hem de her seferinde daha güçlü istiyorum bunu. Ama belki de benim için başka bir son yazılmıştır. Daha önce hiçbir hikayeye yazılmamış bir sona sahip olmak gurur verici olurdu ama bu birisi tarafından sevildiğimde hissettiklerimle boy ölçüşebilir mi? Birisi elimi tuttuğunda sanki normalmiş gibi hissediyorum çünkü bu diğer insanların da diğer kızlarla yaptığı bir şey, normal kızlarla. Birisi elini başıma koyduğunda affedilmiş gibi hissediyorum. Ama ne için? Çekici olmadığım için mi? Hep hatalar yaptığım için mi? Beceriksiz olduğum için mi? Bunların ne önemi var ki... Yani olduğum kişinin bir parçaları bunlar. Neden kendim olduğum için bağışlanmak istiyorum? Bağışlanmam gereken tek konu böyle saçma şeyler için bağışlanmak istemem, hem de kendim yerine asla benim onları gördüğüm kadar üstün olmayan insanlardan. Her neyse. Sonuç olarak öldürmeyen şeyler beni güçlendirmedi, aksine her biri yaşama şevkimden ve kendimden olan inancımdan bir katman soydu. Ama sonunda çekirdeğimi bulmayı başardım gene de. Şu anki kendimden tam olarak eskisi gibi memnun olduğum söylenemez. Ben hala güçsüz olduğu, yaşamayı beceremediği için hayatını boka çevirmiş benim. Ama bunun için kendimi bağışlıyorum - çocukluğumun hatrına. Nasıl desem, hayatını boka çevirmiş kendim yüzünden hayatım boyunca yaşadığım tüm deneyimleri, mucizeleri, hissettiğim duyguları, inandığım şeyleri ve hayallerimi bir kenara atmak istemiyorum. Bu doğru gelmiyor. Özümde olduğum kişiyi seviyorum. Sevmediğimi düşünüyordum ama demek ki seviyormuşum. Çünkü hala gurur denen bir duyguya sahip olduğumu keşfettim, sevdiğim ama beni sevmeyen ya da düzgün sevmeyen birisini bıraktığımda - hem de ona ihtiyacım olduğu halde. Artık başkalarından bağışlanmayı dilemek filan yok. Benim gibi birisi için çok zor ama güçlü olmak zorundayım, tam olarak benim gibi birisi olduğum için.
Merhabalar. Ben Doğa. Evlenmek isteyen bayanlar konusunda arayış içinde olanlar artık bana yazabilir. Evlenmek isteyen bayan tel ve fotoğrafları konusunda çok ciddiyim. Yaşım 27. Artık hayatımın bir düzene girmesi gerektiğini düşünüyorum. Evlilik konusunda erken diyenler var ya da ne bileyim geç kaldın diyenler bile var. Kime ne bundan? Bu benim hayatım. Buradan da inanıyorum ki doğru insanı bulacağım. Evlenmek isteyen bayanlar arasında da çok rekabet var. Herkes en iyisini istiyor. Ben de diyorum ki saygılı bir beyefendi olsun gerisi kendiliğinden gelir. Saygının huzurun olmadığı yerde dünya yakışıklısı olsan neye yarar. İnsanlar mutlu olmak için evleniyor mutsuz olmak için değil öyle değil mi arkadaşlar. Bu yüzden öyle aman aman tipe filan takılmam. İşi gücü olsun ailesine bakabilsin yeter. Çok büyük beklentilerim zaten yok. Evlenmek İsteyen Bayanlar Telefonları Evlenmek isteyen bayanlar ne yapmalı? Hemen söyleyeyim benim gibi olmalı 🙂 Arkadaşlar huysuz biri değilim ben. Gayet iyi geçinirim insanlarla. Huyu suyu güzel bir insanım. Nazlı değilim kaprisli değilim. Bunun dışında evleneceğim adamda bazı kriterler olsun isterim. Öncelikle sevecen olsun. Saygılı olsun bayanlara. Çok da kıskanç olmasın. Biraz fazla mı oldum? Daha durun böyle güzel bir bayanla tanışmak kolay olmasa gerek. Hem Güzel bir bayanla evlenmek istiyorum diyeceksiniz hemde şartsız şurtsuz olsun isteyeceksiniz. O kadar kolay değil yani. Haliyle her zaman en iyisini isteyen bayanlardan da farkım var. Ben paraya önem vermem. Sadece insanlık olsun isterim. Bunun dışında evlenmek isteyen bayanların telefon numaraları konusunda aramayı bırakın ben varım işte. Evlenmek İsteyen Bekar Kadınlar Evlenmek isteyen kadınlar arasında birçok arkadaşım var. Birde evlenmek istiyorum diyen kadın biraz kendine hareketlerine dikkat edecek ne bileyim ben çok önem veririm bu tarz şeylere. Bunun dışında benden ricaları da var. Eğer buradan birileri yazarsa onlar da yazacak. Yahu siz bana ne bakıyorsunuz? Kızlar arasında kıskançlık çok oluyor böyle arkadaşlar. Anlarsınız yani. Her neyse bakalım yazacak beyefendiler bu konu hakkında ne düşünüyor? Valla ben sizden daha çok merak ediyorum. Sizlerde farkındasınızdır son zamanlarda ne aşklarda nede insanlarda ciddiyet kalmadı herkes bir menfaat bir çıkar peşinde. Sevgiler de hep yarım kalıyor. Buna bir son verme amacında olanları mesajlara bekliyorum. Bakımlı ve güzel bir bayanla evlenmek güzel bir şey olsa gerek. Yanlışsam düzeltin ama durum böyle bence. Mesajlarınızı heyecanla beklemeye başlıyorum o zaman. Evlenmek biraz heyecanlı bir süreçtir. Bunun dışında büyük sorumluluk ister. Ayrıca sevgi ve emek ister. Emek vermeden mantık evliliği yapanlar genelde boşanıyor ya da bana öyle denk geliyor sanki. Neyse bu konu şuan benim ilgi alanım değil. Ben evlilikten başka bir şey istemiyorum. Çok yakışıklı da olsun demiyorum. Beni taşıyabilsin gerisi kendiliğinden gelir eminim. Ama ağırbaşlı olsa çok daha mantıklı olacaktır. Genelde insanlar arasında kıyaslama yapar bayanlar. Ben de bu da yok yapmam yani. Yalnızlık sorunumla ilgili insanlar benimle konuşmaya çalışıyor. Konuşmayın arkadaşım ben evlenecek adam arıyorum. Tamam önce arkadaş olacağız ama bir durun ya direkt gel kanka olalım falan diyenler bile var. Yok arkadaş benim bu tür şeylerde gözüm yok. Evimin hanımı olma düşüncesindeyim. İlla ki olacak buradan ya da başka yerden. Keşke sabırsız bir kadın olmasam da oturup bekleyebilsem. Ama yok hemen birileri yazsın da konuşalım istiyorum. Neyse ya görüşürüz arkadaşlar mesajlarınızı bekliyorum. Size Yakın İlanlar10000Kocaman selamlar herkese. Adım Dilara. 26 yaşındayım ve evlenmek istiyorum. İlanımı açarken aslında…Tags evlenmek, arkadaşlar, dışında, ilanları, bayan10000Nesrin ben arkadaşlar. İyi günler diliyorum öncelikle. Evlenmek isteyen zengin bayanlar arasındayım. Kendimi…Tags evlenmek, yok, var, isteyen, bayanlar, olsun, değil, güzel, bayan, arkadaşlar10000Ceylan ben arkadaşlar. İyisiniz umarım. Evlenmek isteyen dul bayanlar telefon numarası arayanlar için…Tags evlenmek, bayanlar, isteyen, yok, arkadaşlar, dışında, bayan, ilanları10000Yaşamında bir kez olsun ciddi olmayan erkeklerle arkadaş bile olmam ben. Firuze adım.…Tags değil, bayanlar, var, arkadaşlar, bulma, ilanları
doğru insanı ne zaman bulacağım